Perşembe, Ekim 29, 2015

macbeth / oyun atölyesi

"olayların farkında olmayan birkaç kişi hariç kimsenin yüzü gülmüyor."

macbeth asla eskimeyecek bir eser, çünkü insanın içindeki kötülük ve vicdan hesaplaşması, yaşam sürdüğü sürece bitmeyecektir.
iktidar hırsıyla, gücün cazibesine kapılan bir hainin hikayesinin, zaaflarıyla, iç çelişkileriyle birlikte ortaya konulması, bana yalnız ve güzel ülkemin bugününe ait olan tabloyu,
"memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar , gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. hatta bu iktidar sahipleri , şahsi menfaatlerini , müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler."
cümlelerini anımsattı.

dün akşam izlediğim oyun atölyesi'nin uyarlaması çok başarılı olmuştu ve göndermeler yerini bulmuştu. haluk bilginer'in ustalığı karşısında hayranlık duymamak elde değil, fakat yönetmen kemal aydoğan ve müzikleriyle tolga çebi'nin ne kadar başarılı olduklarını vurgulamamak onlara haksızlık olur.

oyunun açılışıyla cadılar; muharrem özcan, gözde kırgız ve pınar bekaroğlu muhteşem performanslarıyla seyirciyi de büyüleyip oyunun içine çekiyor ve başından itibaren insanı saran müthiş tempo oyunun sonuna kadar sürüyor. ikinci kısmın başlamasıyla oyundan alınan keyif yukarılara tırmanıyor ve macbeth (ilker aksum) ile macduff'ın (saygın soysal) ağır çekim dövüş sahnesinde en üst noktaya ulaşıyor. sinema filminde defalarca tekrarlanarak çekilebilecek bir sahnenin gözümün önünde kusursuz sahnelenişi, neden tiyatroyu daha çok sevdiğimi bana tekrardan hatırlattı. ilker aksum'un zaaflarıyla korkaklıklarıyla macbeth'i yorumlayışı, esra kızıldoğan'ın ise ihtiraslarıyla lady macbeth'i yorumlayışı, lady macbeth'in macbeth'i kötülüğe teşviki müthişti.

oyuna ait ilginç detaylar ise şöyle,

macbeth'le macduff'un ağır çekim dövüş sahnesi, ilker aksum'un yaralanmasından sonra ağırlaştırılmış. başına 6 dikiş atılan ilker aksum, oyun önemli fakat sağlığım daha önemli gibi bir açıklama yaparak,
“babam öldü ama hala sahneye çıkarım yavşaklığına asla inanmam. önce insandır önemli olan, oyun değil. ben babam ölürse sahneye filan çıkmam, kıçımı yesin herkes. bu kadar içini yakan bir şey varken "çok üzgünüz ama show must go on" demek, bırakın bu işleri yani." diyen haluk bilginer'le benzer tarzda düşündüğünü göstermiş.

oyuncular, tempoyu yukarıda tutan yüksek fiziksel performanslarını oyun atölyesinin düzenli yogayı zorunlu kılmasına borçlularmış.

ankara tiyatro festivali kapsamında izlediğimiz bu oyunda, istanbul'daki temsillerin aksine küçük oyuncu berke yağış oyunu patenle kayarak kapatmadı, eğer tamamen çıkarılmışsa yerinde bir hareket olmuş bence, o tarz bir final oldukça eğreti dururdu. ankara seyircisi olarak şanssızlığımız ise sanırım oyuncular sahneye alışkın olmadıklarından, oyunun etkisini artıran gölgelerinin oluşması için, yanlarda bulunan perdelere göre konumlarını tam olarak ayarlayamadılar.

son olarak haluk bilginer'in kendi yorumunu kattığı bir başka detay ise kim olduğu muallakta bırakılan 3. katili macbeth olarak izlememiz olmuş.

bu oyunu kesinlikle izleyin, asla pişman olmazsınız.

"kendini boşa harcamış olur insan,
dilediğine ulaşıp da sevinç duymazsa.
yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi,
yıkmakla kazandığın yapmacık bir mutluluksa.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder